Hikayesi olan toplumlara istediğiniz kadar zulmedin, kendi topraklarından sürseniz, haritadan silseniz de tarihten silemezsiniz. Onlar hep var. Ama çoğu kez yenilmişlik duygusunun yarattığı travmalarla var. Son beş aydır İsrail devletinin yaptığı da bu. Kendi geçmiş tarihinin yarattığı travmaları, tahribatı, Filistin halkının üzerinden ‘temiz’e çekiyor. Bunu yazarken amacım meselenin tarafı olmak değil. Aksine dünya medyasında yer bulan Hamas ve İsrail çatışmasının uluslararası hukuka ve insan haklarına uygunluğunu göz önünde bulundurmanın önemine inanarak yazıyorum.
Bu çatışmalar artık “Hamas’ın katliamına karşı İsrail’in kendini savunma hakkı” olmaktan çıktı. Belli ki, bu yeniden paylaşım savaşı. Bu yüzden İsrail, gazetecilerin tanıklığını istemiyor. Çünkü Filistin halkına karşı etnik bir temizlik gerçekleştirdiğinin gayet bilincinde. Beş ay içerisinde 30 binin üzerinde insanı öldürdüğünün, kadınları, çocukları katlettiğinin, sivillerin yiyecek yardımı almasını engelleyip açlığı, susuzluğu, çaresizliği bir silaha çevirdiğinin de. Her şeyin farkında. Yani derdi Hamas değil. Öyle olmasa onca sivilin ölümüne tanıklık eden gazetecileri öldürüp, Gazze’den dünyaya haber akışını engellemek, için bu kadar çaba sarf eder miydi? İkinci Dünya Savaşı’nda bile altı yılda 69 gazeteci hayatını kaybederken bu beş ayda Gazze’de 90 gazeteci öldürüldü.
★ ★ ★
Gazze’deki gazetecilere yönelik saldırı ve çatışmaların devam etmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanmasını da giderek zorlaştırıyor. İsrail ordusunun Gazze’de Filistinli gazetecilere yönelik saldırıları, uluslararası toplumun da dikkatini çeken bir konu haline geldi. Son olaylardan biri, Gazze Şeridi’nde bulunan bir araca düzenlenen füze saldırısı. Bu araçta bulunan dört gazeteciden ikisi hayatını kaybetti. İsrail ordusu, saldırının bir insansız hava aracı (İHA) ile İsrail askerlerine yönelik bir tehdidi bertaraf etmek amacıyla gerçekleştirildiğini iddia etti. Ancak, olayın ardından ortaya çıkan kanıtlar, İsrail ordusunun “acil tehdit” iddiasını kesin bir dille yalanlamakta.
★ ★ ★
Sonuç olarak, biliyoruz ki; Gazze Şeridi’nde yaşanan çatışmaların temelinde yıllardır süregelen toprak anlaşmazlıkları, sivil kayıplar ve insani krizler yatmakta. Bu da bölgedeki taraflar arasındaki güveni ve anlayışı zayıflatıyor, çatışmaların daha da derinleşmesine ve çözümsüzlüğe neden oluyor. IPC raporuna bakın: Bu savaş devam ederse Gazze’de 1,1 milyon insan önümüzdeki haftalarda şiddetli açlıkla karşı karşıya kalacak!
★ ★ ★
Savaşları, çatışmaları yazarken nedense barıştan artık hiç söz edilmiyor. Oysa hiçbir savaşın haklılığı olamaz. Kim haklı kim haksız sorusuna takılanlar için, barışın yerini ateşkes kelimesi aldı. Ki bu ateşkes bile mümkün görünmüyor. Dünya seyrederken, iki taraf da kendi travmalarına yenilmiş görünüyor. Sivilleri hedef alan, çocukları ve kadınları öldüren çatışmalarla beslenen zihniyetler hâlâ işbaşında olduğu için olabilir mi?
Bu yüzden Gazze Şeridi’ndeki çatışmaların sona erdirilmesi ve barışın sağlanması için basın özgürlüğünün korunması ve gazetecilere yönelik saldırıların durdurulması da bu sürecin önemli bir parçası olmalıdır. Uluslararası toplumun bu konuda daha etkin bir rol oynaması ve Gazze’deki taraflar arasında diyalog ve uzlaşma sağlanması için medyanın özgür bir şekilde çalışabilmesi ve olayları tarafsız bir şekilde raporlayabilmesi önemlidir.
Yoksa bu gidişle barış kelimesini ağzına almayanlar yüzünden tarih, Nazilerin katliam ve zulmüne uğrayan Yahudilerin yerine, bu kez İsrail devleti tarafından zulme uğrayan Filistinlileri yazacak.
İroniye bakar mısınız!